Peygamber Sevdalıları Vakfı Çınar Temsilciliği tarafından Fesih Güler Hoca’nın vefatının 2’nci yıl dönümü dolayısıyla Diyarbakır’ın Çınar ilçesi mezarlığında düzenlenen program, Molla Abdürrahim Akkurt’un Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Fesih Hoca’nın İslam davası uğruna çektiği sıkıntıları anlatan dava arkadaşlarından Zeynel Abidin Gülsever, merhum hocanın yaptığı fedakarlıklardan örnekler verdi.
Fesih hocanın hayatına bakış açılarını maddelendiren Gülsever, “Fesih hocanın hayatına baktığımda ilk aklıma gelen Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in ‘Bir insan vefat ettikten sonra onun defteri dürülür, kapatılır düğümlenir ve bir daha açılmaz. Yalnız 3 kişinin defteri açık kalır. Bunlardan birincisi salih evlat veya evlatlar yetiştirmiş ise vefatından sonrada onun defterine hasaneler yazılır ve kıyamete kadar böyle devam eder. İkincisi; Sevabı devamlı olan ikinci sâlih amel ile kendisinden insanların sürekli faydalandığı ilimdir. Üçüncüsü ise, sadakayı cariye diye tabir ettiğimiz cami, külliye, medrese, yol, çeşme gibi insanların hayrına bir eser bırakmasıdır.’ hadisi aklıma gelmektedir.
“Dava adamının vasıflarının tümünü onun hayatında görmek mümkün idi”
Gülsever, “Bu hadisten yola çıkarak Fesih Hoca’ya baktığımda o bir dava adamı olarak geride evlatlar bıraktı ve şahidiz ki evlatları salih bir yolda devam ediyor, öyle talebeler yetiştirdi ki şuan onlar karşımda duruyor. Fesih hoca zengin biri değildi, kendi ailesinin geçimini sağlayabilecek güce sahipti. Dava arkadaşlarıyla bıraktığı eserlere baktığımız da onlarca medrese, dernek, vakıf var ve yüzlerce talebeler yetişiyor, insanların hidayetine vesile oluyor. Bu açıdan da baktığımız da defteri açık bir zat görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bir dava adamı olarak Fesih Hoca’nın yaşantısına ve vasıflarına bakıldığında gıpta etmekten başka bir bakışın olmadığını sözlerine ekleyen Gülsever, “Yani dava adamının vasıfları nelerdir? diye başlasak tevazu, halim-selimlik, cömertlik, çalışkanlık ve fedakârlık gibi özelliklerin her birinin nakşını onun üzerinde görmek mümkün idi.” şeklinde konuştu.
“O örnek biriydi, büyük bir zattı diye geçmemek; hayatını alıp tek tek irdelemek, hayatımızda tatbik etmek lazım” diyen Gülsever, onlar gibi olabilmek için onların sürdürdüğü davaya sahip çıkılması gerektiğini söyledi.
“İslam davası uğruna çektiği sıkıntılara Amed’in sokakları şahiddir”
Merhum Fesih Hoca’nın hayatını özetleyen Gülsever, şöyle konuştu:
Lise yıllarında camiye gidip Kur’an-ı Kerim dersi vermeye başlayan bu insana kısaca bir baktığımız da talebeler yetiştirdiğini, her gün tüm vaktini onlarla geçirdiğini ve gençlerin İslami bir hayat sürdürmeleri için çabaladığını görüyoruz. Üniversite döneminde Diyarbakır’ı sokak sokak dolaşıp okul önlerine tezgâh kurarak nesli bozmaya çalışanların aksine onların hidayetine vesile olmak lise kapılarında görüyoruz. Kınayanlara aldırış etmeden yoluna devam etti. İslam düşmanlarının saldırılarına maruz kaldı, pes etmedi. Çile ve zahmet çekti, dayak yedi ama o Rabbine kavuşuncaya kadar davasına devam etti. Buna benimle beraber Amed’in sokakları şahiddir.
Hoca’nın üniversite tahsilinden sonra memuriyete aldırış etmeyip Rabbinin rızasına yöneldiğini söyleyen Gülsever, “Üniversiteden sonra öğretmen oldu. O öğretmenliği de elinin tersiyle yok çekip kendi bütün hayatını mesaisini sadece dava için kullandı. Öyle işlere imza attı ki Rabbimin izniyle bereketi yüzyıllarca bu topraklarda devam edecek. Fesih hoca mahkûmiyet ve muhacerat hayatı da yaşadı. Nitekim karanlık güçler onun peşine düşmüştü. Hoca ve arkadaşları muhacir oldular ama yine de davalarını terk etmediler. Hoca yakalandığında gördüğü her türlü işkenceye rağmen pes etmemiş, boyun eğmemişti. Belki bazı organlarını kaybederek oradan çıktı ama dinini, imanını, davasını düşürmedi.” diye belirtti.
“O; davayı bizlere, gençlere ve çocuklarımıza kadar ulaştırdı”
Daha sonra ki yıllarda 2 böbreğini kaybeden Fesih Hocanın nakil böbrekle hayatını sürdürmeye çalıştığını ve bu şekilde zindana düştüğünü aktaran Gülsever, “Yıllarca zindanlarda ilim tahsil etti. Ders aldı, ders verdi, zindanları gül bahçesine çevirdi. Başladığı bu davanın hak olduğuna inandı ömrüyle beraber her şeyini feda etti. Cezaevi sonrasında da şehir şehir, köy köy kasaba kasaba dolaşıp davasını sürdürdü. Bizlere gençlere ve çocuklarımıza kadar ulaştırdı.” ifadelerini kullandı.
Fesih Güler şehidler sınıfından olduğuna kanaat getirdiğinin altını çizen Gülsever, “Gönlümde geçtiği için onlara şehit diyorum. Çünkü şehit olduklarına inanıyorum. Eğer sen işkencelerde organlarını kaybedersen ve o kayıp organlarla yarım adam olarak dolaşırsan, virüsler sana musallat olmuşsa, öldürürse zaten şehitsin. İnşallah Allah onları şehit olarak cennetine koymuştur.” dedi.
Program yapılan dua ile sona erdi.