HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık gündem değerlendirmesinde iç gündemle ilgili; yüksek enflasyon, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, KYK borçları, Anadil üzerindeki baskılar ve genç evlilik mağdurları gibi konular ele alınırken dış gündemde ise ABD Başkanı Jeo Biden’in Orta Doğu Turu ve Kudüs Deklerasyonu, Çin’in ezanı ve kameti değiştirmesi ve işgalcilerin Afganistan’da işledikleri insanlık suçlarına dikkat çekildi.
Yüksek enflasyon sorunu
Yüksek enflasyon can yakıcı bir sorun olmaya devam edildiğine dikkat çekilen değerlendirmede, Son olarak açıklanan haziran ayı enflasyon oranları itibariyle Türkiye; Venezuela, Lübnan, Sudan ve Zimbabve’den sonra dünyada beşinci sıraya yükselmiş bulunuyor. Enflasyon, yerel paraların değer kaybı, enerji başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar, genel ekonomik ve jeopolitik risk ve istikrarsızlıklar şu sıralar tüm dünyayı etkileyen ciddi sorunlardır. Türkiye ekonomisinin bu olumsuzluklardan nispeten çok daha fazla etkilenmiş olması, yaşanan sıkıntıların dıştan ziyade içerden kaynaklandığı sonucunu ortaya koymaktadır.
Büyüme rakamlarına ve artan ihracata rağmen temel girdilerin önemli bir kısmının ithal ediliyor olması, ithalat döviz ilişkisi ve değer kaybeden yerel paraya karşın sığınılacak liman olarak dolarizasyon sürecinin işler halde olması, ülkeye döviz girişinin farklı nedenlere bağlı olarak kısıtlı olması, ‘maliyet enflasyonu’nu körüklemektedir.
Piyasaların en çok aradığı istikrarın bir türlü yakalanamaması, çarkın mevcut enflasyon yerine beklenen ya da hedeflenen enflasyon üzerinden dönmesine ve dolayısıyla da fiyatların durmaksızın artmasına sebep olmaktadır. Bu sarmal tüm sektörleri, mal ve hizmetleri etkisi altına almaktadır.
Gerek Maliye Bakanlığı gerekse de Merkez Bankası eliyle para politikalarından kamu harcamalarına, kadar ciddi önlemler alınması gerekirken müdahale araçlarının sınırlı olması ve seçim arifesinde etkili tedbirlerden kaçınılarak bir nevi seçim ekonomisi modelinin yürürlükte olması, kısa sürede etkili bir çözüm ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.” denildi.
“Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet kabul edilemez”
Sağlık konusunun siyasi çıkarlara alet edilmemesi ve halkın mağdur edilmemesi gerektiği vurgulanan değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
Son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet arttı. En son Konya Şehir Hastanesinde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ekrem Karakaya görevi başında öldürüldü. Kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet; ailesine ve sağlık çalışanlarına başsağlığı diliyoruz. Olayı şiddetle kınıyoruz. Sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar asla kabul edilemez.Vatandaşların can güvenliğinin sağlanması da sağlığının korunması da devletin asli vazifelerindendir. Devlet bu yükümlülüğü yerine getirmek için her türlü tedbiri almalıdır. Sağlık çalışanlarının can güvenliği mutlaka sağlanmalıdır. Sağlık konusu siyasi çıkarlara malzeme edilmemeli, hastalar kesinlikle mağdur edilmemelidir.
Sağlık çalışanlarının ağır ve yoğun çalışma şartlarına karşılık ücretleri mutlaka düzeltilmeli konuyla ilgili yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır. Bu bağlamda 2021 yılında yayımlanan ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ yeniden gözden geçirilip sağlık çalışanlarının çalışma şartlarını iyileştirecek ve iş yeri barışını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli; sonuç odaklı değil, sebep odaklı bir yaklaşımla sağlıkta şiddetin önüne geçilmelidir.
“KYK borçları silinmelidir”
“Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na öğrenim kredisi borcu olan üniversite mezunları, artan borç yükü altında ezilmektedir.” denilen değerlendirmede, “Borçlarını ödeyemeyen mezunların birçoğu icralık olurken son ekonomik kriz ve borçların enflasyon oranında artırılması bu mağduriyetleri ikiye katlamaktadır. Öğrenim süresi boyunca kredi alan bir üniversite mezunu, bugün geri ödeme için aldığı kredinin 4 katına yakın bir miktarı ödemek zorunda kalmaktadır. Mezunlar, aldığı kredinin geri ödemesini peşin dahi yapsa yine de iki katından fazla bir ödeme yapmak zorunda kalmaktadır.
Sürekli sosyal devlet vurgusu yapan hükümet bu soruna acil çözüm bulmalıdır. Tek kalemde büyük firmaların ve spor kulüplerinin milyarlık borcunu silen hükümetin, öğrenciler söz konusu olunca cimri davranması anlaşılır değildir. Özellikle seçim dönemlerinde, soruna çözüm bulunacağı, gençlerin mağdur edilmeyeceği vaadi yerine getirilmeli, gençlerimizi rahatlatmalıdır.
Bu bağlamda şimdiye kadar ödenen öğrenim kredileri, bursa dönüştürülerek geri ödeme alınmamalıdır. Alınması durumunda ise kredi faizleri tamamen silinmeli, anaparanın geri ödenmesi uzun bir vadeye yayılmalıdır. Ataması olmayan mezunlardan ise atama yapıldıktan sonra yine uzun bir vadede tahsil edilmelidir. Ayrıca yurtlara yapılan yüzde 80’lik zam geri alınmalıdır. Öğrencilerden para kazanma anlayışından vazgeçilmelidir.” ifadeleri kullanıldı.
“Anadil üzerindeki baskılar kabul edilemez”
Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de bir toplu taşıma aracında bir gencin ana dili olan Çerkezce konuştuğu için başka biri tarafından menfur bir muameleye maruz kaldığı hatırlatılan değerlendirmede şu ifadeler kullanıldı:
Türkiye toplumu Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Zaza, Laz gibi pek çok unsurdan meydana gelmektedir. Tüm bu kavimler bu topraklarda eşit hak sahibi olduğu gibi toplumda her türlü fıtri haklarını da kullanma hürriyetine sahiptir. Allah’ın insanlara birbirlerini tanıma ve birbirleriyle kaynaşma vesilesi kıldığı, zenginlik kaynağı olan kavimler ve diller bir üstünlük ve çatışma vesilesi olamaz. Her bir kavim için kendi dilini konuşmak ana sütü gibi helaldir. Bunun aksine olacak her türlü tutum ve davranış ne insanî ne de ahlakîdir.Toplumsal kaynaşma ve sükûnet, reddiye ile değil, kabullenme ile sağlanır. Bunun da öncüsü ancak siyaset kurumu olabilecektir. Siyaset kurumundaki kavmiyetçi/ırkçı ve ötekileştirici dil maalesef topluma da sirayet etmekte ve geçmişten bu yana en temel hakların dahi kullanılmasına engel olmaktadır. Kimsenin ana dili ile konuşması ne devlete ne memlekete bir zarar verir, aksine bu realiteyi inkâr etmekten daha büyük bir bölücülük yoktur. Siyaset kurumu en kısa zamanda bu toplumsal gerçekliği görmeli, toplumsal kaynaşmanın sağlanması için dil ve politikalarına özen göstermelidir. Türkiye ırkçılık bataklığına gömülmek istemiyorsa, ırkçı yaklaşımları tarihin çöplüğüne gömmelidir. Bunun için de bir toplumsal mutabakat metni olması gereken Anayasa tektipçilikten ve ırkçı dayatmalardan arındırılmalıdır.
“Genç evlilerin mağduriyeti giderilmeli”
Yıllardır devam eden genç evlilik mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiği anımsatılan değerlendirmede, “Batı’nın ailesiz bir toplum dayatması sonucu ülkemizde feminist akımların baskısı ile genç yaşta yuva kurmuş gençler cezaevine atılıp eşleri ve çocukları mağdur edilmiştir. Genç yaşta evlenenlerin mağduriyeti akla ziyan uygulamalarla hâlâ devam etmektedir.
Hükümet defaatle mağduriyetlerin giderilmesi için sözler vermiş ancak fiili olarak hiçbir adım atılmamıştır. Genç yaşta yuva kuran ailelere yönelik gerek yargılama sürecinde gerek cezaevi sürecinde gerekse de tahliye sonrası süreçte sosyal, psikolojik ve ekonomik baskılar kurularak mağduriyetleri katmerleştirilmektedir.
Cezaevinden çıkan eş siciline istismarcı kaydı geçtiğinden dolayı iş bulamamakta, günlük işlerde dahi sicil kaydı duyulduğunda işine son verilmektedir. Bu durum büyük travmaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Evine ekmek götüremeyen bir baba, sokakta, okulda ve toplumda dışlanan çocuklar, baba iş bulamadığı için çalışmak zorunda kalan anne ve bu nedenle annenin ilgi ve bakımından mahrum kalan çocuklardan oluşan bir aile tablosu bizleri ürkütmektedir.
Yaşanan tüm bu mağduriyetlerin giderilmesi, aile kurumunun güçlenmesi ve korunması için gerekli yasal düzenlemelere bir an önce gidilmelidir.” denildi.
Haftalık dış gündem değerlendirmesinde ise işgalci ABD Başkanı Biden’in Orta Doğu turu, Afganistan’daki insanlık suçları ve Çin’in Ezan-ı Şerif ve Kameti değiştirmesi konuları ele alındı.
ABD Başkanı Biden’ın Orta Doğu Turu ve Kudüs Deklerasyonu
ABD’nin bölge ülkelerine karşı saldırgan politika yürüten Siyonistlerin en güçlü destekçisi olduğunu ilan ettiğine dikkat çekilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
ABD Başkanı Biden, Orta Doğu ziyaretini Siyonist rejim ile başlatarak ‘Kudüs Müşterek Stratejik Ortaklık Deklarasyonu’ imzaladı. Söz konusu deklarasyonla, ABD’nin Siyonist rejimin güvenliğine olan taahhüdü teyit edilmiş ve İran tehdit edilmiştir. ABD bir kez daha bölge ülkelerine karşı saldırgan politika yürüten Siyonistlerin en güçlü destekçisi olduğunu ilan etmiştir.Biden’ın Orta Doğu ziyareti, İran ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri arasında yakın zamanda başlayan ‘normalleşme’ sürecini baltalamayı, Siyonistler lehine bir cepheleşmeyi hedeflemektedir. Petrol üreticisi ülkelerin, ABD lehine düzenlemeler yapmasını amaçlayan Biden, Suudi Arabistan ziyaretinde Suudi Arabistan’ın sözde İbrahim Anlaşmaları’na dahil edilmesini de hedeflemektedir. Biden bu ziyaretiyle Orta Doğu’yu Siyonist rejime hibe etmeyi hedeflemektedir. İslam dünyası ABD ve Siyonistlerin planına karşı dikkatli olmalı, bölge ülkeleri arasındaki iş birliği artırılmalıdır.
“Çin ezanı ve kameti değiştirdi!”
“Yıllardır Müslümanlara karşı asimilasyon politikası yürüten Çin’in kontrolü altında bulunan Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurların gittiği birçok camide ezanın ve kametin değiştirildiği ortaya çıktı.” Denilen değerlendirmede, “Çin’in Müslümanlar üzerindeki baskıyı, İslamî değerlere yönelik saldırılarını artırmasının nedeni dünya Müslümanlarının sessizliğidir. Ekonomik ve siyasi menfaatler uğruna yıllardır bu zulme karşı sesini yükseltmeyen İslam dünyası bugün Doğu Türkistan Müslümanlarının yaşadığı baskıdan ve asimilasyondan sorumludur. İslam İş Birliği Teşkilatı ve tüm Müslümanlar bu dinî asimilasyon politikasına karşı harekete geçmeli, Çin’e karşı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.” ifadeleri kullanıldı.
“İşgalcilerin Afganistan’da işledikleri insanlık suçları cezasız kalmamalı”
Değerlendirmenin sonunda Afganistan’da işlenen suçlara dikkat çekilerek sorumluların cezasız kalmaması gerektiği belirtilerek, “Afganistan’daki fiili işgal bitse de işgalcilerin gerçekleştirdikleri katliam ve infazların hesabı sorulamadığı gibi sağlıklı bir araştırma ve tespit dahi yapılmadı.
Afganistan’da işgal gücü olarak bulunan İngiliz Özel Kuvvetlerinden (SAS) sadece bir birliğinin 2010-2011 yılları arasında 6 aylık süre içinde 54 kişiyi katlettiği ortaya çıktı. Bu birliğin görev yaptığı Helmand kentinde o dönemde yüzlerce infazın gerçekleştiği, bunların gözaltına alındıktan sonra öldürüldükleri, sözde yaşanan çatışmalarda ise İngiliz askerlerinden hiç kayıp yaşanmadığı ortaya çıktı.
Gerek söz konusu katliamlardan sorumlu olan yetkililerin itiraf mahiyetindeki açıklamaları gerekse İngiliz basınına yansıyan bilgiler, bu infaz ve katliamların bilinçli ve sistematik bir şekilde yapıldığını göstermektedir. Gün yüzüne çıkan bu infaz ve katliamlar birer insanlık suçudur ve Cenevre sözleşmelerinin apaçık ihlalidir.
Bu infazların gizli kalan tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve sorumluların hak ettikleri cezaya çarptırılmaları için acilen uluslararası soruşturma başlatılmalıdır. Bu bağlamda BM İnsan Hakları Komisyonu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi derhal harekete geçmelidir.” denildi.