Size peygamberleri ve onları takip edenleri örnek alın diyeceğim ama inanmadığınız için örnek almayacağınızı biliyorum. O zaman elinizde tek bir şey kalıyor atalarınızdan ibret almak. Önce en büyük atanızdan başlayalım. Hani, Allah (cc) Hz. Adem ‘i yaratırken meleklere hadi ona secde edin demişti de melekler secde etmişlerdi yalnız atanız olan iblis emre uymamıştı. Allah, ‘Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?
İblis: ‘Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” demişti de, şeytanlaşma yolunda ilk adımı atmış, kendisi kaybettiği gibi takipçilerininde kaybetmenin kapısını aralamıştı.
Şimdi gelelim ikinci atanıza. Kabil.
Onlara, Hz Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. (Maide: 2)
Kıskançlık ve Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlüğün verdiği sarhoşluğun etkisinde kalan atanızın her şeyi kendinden bilmesi kurbanın kabul edilmemesine pişmanlık duyması gerekirken, yaptığı nankörlükte inat etmesi kardeş katili olmasından duyması gereken pişmanlık yerine onu sırtında taşımaktan pişmanlık duyması, en sonunda takipçilerinin de işleyeceği cinayet vebalinin kendisine yüklenmesiyle son bulacak olan bir kaybediş. Şaşırdık mı dersiniz elbette hayır. Bir karga kadar aklı olmayandan ne beklenir. Ona da siz karar verin.
Ya diğer atanız Nemrut’un Hz. İbrahim’in davetini kabul etmemekle beraber şeytanın öncülüğünde O’nu ateşe atmasıyla, topal sivrisineğin musallat olması ve tokmak darbeleriyle olmayan beyninin darmadağın olmasıyla sonuçlanan bir kaybediş.
Peki ya atanız Firavun, kapının arkasında kimin olduğunu bilmediği halde İlahlık iddiasında bulunan firavun. Geldiği yeri unutması, büyüklük taslaması, ilahlık iddiasında bulunmasından başına gelenleri (tufan, çekirge, haşerat, kurbağa, kan ve çekirgelerin) giderememesi, bu musibetler için Hz. Musa’nın yardımına karşılık iman edeceğine dair söz vermesi ve sözünde durmaması ve en sonunda kızıl denizin kendisi için yarıldığına aldanıp denizin dibinde kabul olmayan bir secde ile günümüze kadar ibret olarak kalmasıyla sonuçlanan bir kaybediş.
Birde Ebrehe’niz vardı Allah’ın evine karşılık bir mabed inşa eden. Allah’ın evini yıkmak için dört bin fil ve üç yüz bin kişilik ordu ile boş bir şehre giremeyen ve sonunda ebabil kuşları tarafından kızgın taş yağmuruna tutulup etleri lime lime dökülen, kalanların da kaçacak delik aradığı atalarınızın kaçışı ve kaybedişi.
Evet bunlar büyük büyük atalarınız. Saltanatlarının daim süreceğini zanneden, kaybetmeyi akıllarına bile getirmeyen atalarınız. Bunların yanında gölgede kalan atalarınızı saymıyorum bile. Onun için vazgeçin bu sevdanızdan yol yakınken, tövbe kapıları açıkken, bizde atalarımızdan böyle gördük demekten. İbret olmamak için atalarınızdan ibret alın. Ha ille de bu yoldan dönmeyiz, bildiğimizi okuruz diyorsanız, Ebabillerin ağızlarında kızgın taşlarla ordunuzu beklediğini de unutmayın. Benden söylemesi. Ya başınıza kızgın taş ya da Havz-ı Kevser başında türlü türlü nimetlerle, peygamberimiz ( sav ) ve salihlerle beraber olmak arkadaşlar