İnsanı yaratan Yüce Allah , ona idrak etmek için akıl, görmek için göz, konuşmak için dil vermiş, onu sayılmayacak kadar nimetle donatarak ruhen ve bedenen bezeyip güzelleştirmiştir. Bu nimetlerin sonsuzluğunu İnsanlığa rehber olarak gönderilen Kur’an- ı Kerim şöyle beyan etmektedir. ‘’Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur. Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaratan O’dur. O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür! (İbrahim 32-34)
Bütün bu nimetlerden faydalanan insanoğlunun her an bütün bu nimetlerin sahibi Allah’a şükretmesi gerektiği halde o, nimetleri vereni görmezlikten gelerek nankörlük etmekte, O’na ortak koşmaktadır. Bu sebeple Allah, “İnsanoğlu çok zalim, çok nankördür!” buyurarak onun fıtratındaki olumsuz özelliklerine dikkat çekmiştir.
Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu(.Bakara 30) diyerek insanı halife yaratan Allah (cc) inanı en güzel ve mükemmel biçim ve yapıda (ahseni– takvim ),yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal ve zihinsel yetenekler bakımından en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratmıştır. Bu gerçek ‘’Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır’’.(Tin Süresi 4) ayeti ile beyan edilmiştir. EnGüzel şekilde yaratılan insanın dünyadaki serüveni ve hayatın gayesi imtihandır. Can verilen her nefis ve insan bir şekilde imtihan edilecektir. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.(Bakara Suresi 155-157) “Biz kullarımızı her zaman imtihan ederiz.” (Mü’minûn Sûresi, 30.) “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bıraktırıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”(Ankebût Sûresi, 2-3.)
Alemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz Atâ bin Ebî Rebâh’ınşöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Abdullah bin Abbâs bana:
– Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:
– Evet, göster, dedim. İbn-i Abbâs şöyle dedi:
– Şu siyah kadın var ya, işte bu kadın bir gün Nebî’ye geldi ve:
– Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi. Nebî:
“– Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu. Bunun üzerine kadın:
– Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi. Nebî de ona dua etti. (Buhârî, Merdâ, 6; Müslim, Birr, 54)
Peygamber Efendimiz (SAV)in döneminde yaşayıp kendi istekleri doğrultusunda çeşitli görevlerde bizzat vazifelendirilen engelli sahabelerin örneklerinden biri Muaz b. Cebel (ra) yer alıyordu. O, ayağı aksayan Muaz b. Cebel (ra)’i Yemen’e vali olarak görevlendirmişti. (Buhari, Cihad, 164.)
O dönemlerde engellerinin olmalarına rağmen bizzat kendi istek ve heyecanlarıyla savaşa iştirak eden sahabelerin var olduğu da dikkat çekmektedir. Bu anlamda örnek verilebilecek en önemli isimlerden birisi de ayağı aksak olan Amr b. Cemuh (ra)’dur. Bir gün Efendimiz’e gelerek, “Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer ben şehit oluncaya kadar Allah yolunda savaşırsam cennette bu topal ayağım düzelmiş bir şekilde yürüyebilecek miyim?” der. Bunun üzerine Efendimiz “Evet” cevabını verir. Uhud Savaşı’nda şehit olan Amr’ıncenazesiyle karşılaşan Efendimiz “Ben sanki seni cennette bu ayağın iyileşmiş bir vaziyette yürürken görüyor gibiyim” buyurmaktadır. (İbn Hanbel, V, 300.) Bu ayetler ile hadisler insanların Allah’a karşısamimiyetleri için çeşitli sıkıntılrla imtihan edileceği gerçeğidir. Bu bazen maddi bazen de manevidir. Sonunda gösterilecek sabır sonucunda büyük mukafalatlar bahşedileceğini müjdeliyor.
Sağlıklı insanların engellilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda yardımcı olmaları gerektiğini öneren Efendimiz (SAV), engellilere olan yaklaşımı ile bizlere örnek olmaktadır. Hastalar Risalesi adlı eserinde, Bediüzzaman Hazretleri, görme engelli ve felç türü ağır bir hastalığa maruz kalan hastalarla ilgili şu dikkat çekici değerlendirmede bulunmaktadır:
“Evet bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, kabir ehlinden daha fazla nurlu âlemleri temâşâedebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar; kabirde o körler, iman ile gitmişse o derece kabir ehlinden daha fazla görebilirler.”12
Felç ve benzeri ağır bir hastalığa maruz kalanlara da dünyanın insanı aldatan nefsânî yönlerinden uzak kalmaları itibariyle hastalığın manevi bir kazanç vesilesine dönüşeceğini söyleyerek tevekkül tavsiyesinde bulunmaktadır.13
Sebeplere riayetin bir kulluk vazifesi olması itibariyle tedavisi mümkün olan her türlü hastalık için tedavi olmak gerekmektedir.
Ancak, pek tedavi imkânı olmayan hastalık ve özürler için, sabırlı davranmak, asla isyan etmemek ve gönülden Allah’a yönelmek en doğrusudur. Bu şekilde davranan inançlı bir insan şu fâni dünyada yaşadığı mahrumiyete bedel ebedî saadeti adına büyük bir sermaye biriktirmiş olur. Bilindiği gibi müspet ve menfi olmak üzere iki türlü ibadet vardır. Namaz, oruç gibi bildiğimiz ibadetlere müspet ibadet diyecek olursak, bela, musibet ve hastalık gibi sıkıntılara da menfi ibadet diyebiliriz.
İnsanın öncelikle kendisini okuyup tanımasını ve her marazın ilk çaresi olan farkındalık tavsiye ediyor. Hastalıkla çatışma yerine barışmayı, teslim ve tevekkülü, yeis ve ümitsizlik yerine ümit varolmayı öğretiyor ve insan eğer hastalık ve musibet zamanlarında güvenli bağlanma duygusunu kullanamazsa ümidini yüksek tutamıyor, ümitsizliğe düşüyor. ‘’İmtihan içinde imtihan vardır. Derlen toplan da, ufak bir imtihanda satma kendini! ‘’ [Hz.Mevlana]Bize de düşen bu kardeşleimizin imtihanlarının bize imtihan olduğu gerçeğidir.
Ayeti kerime de ifade edildiği gibi herkesin imtihanı farklı olmaktadır. Dünya hayatının fani olduğu ve çeşitli imtihanlarla insanın sınanacaklarını bildirilmektedir. Hayat her birimiz için bir imtihandır. Öyle ise nihai gayemiz bu imtihanı kazanmak olmalıdır. İnsanın varoluşunu anlamlı kılan onun zihin ve gönül dünyasıdır. Bedende özür olsa da gönülde özür olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki görmemeyi eksiklik görmek vicdani köreltir. Engelli olmak bir özür değil bilakis karşılığı cennet olan ağır bir imtihandır ve bu zorlu imtihanı kazanabilmek için her şeyi seferber etmek gerekir.Bunuyapabilmek için de bu kardeşlerimizle sorumluluk bilinciyle, şükür,sabır,metanet,ümit ve güzel ahlak ekseninde bir hayat sürmeliyiz ki karşılığı cennet olan ağır sınavı kazanabilelim. Merhamet yüzünü gösterelelim.Bazen bu merhamet acıma değil acıtmamak olduğunu farkına varalım. Unutmamalıyız ki , hiçbir imtihan bizleri yürüdüğümüz doğru istikametten ayırmamalı , isyan ve inkara sürüklememelidir. Öyle ise bizlerde bu kardeşlerimizin sorunlarına yardımcı olarak göremeyene göz, konuşamayana dil, işitemeyene kulak olmanın yüze bir bahtiyarlığına erelim.Bunu göze alarak görme engelli ya da engelsiz fark etmeksizin herkesin, insan olma onuruna yaraşır bir biçimde yaşama hakkına sahip olduğu şuuruna vararak bu kardeşlerimizin bizim için yük olmadığı bilakis Allah’ın bir lütfu olduğu düşünce ile gelin engelleri beraber aşalım. Çünkü insan, doğuştan, bir kaza veya hastalık sonucu felçli, işitme , görme ve ortopedik engelli olabilmektedir. Sebebi ne olursa olsun günümüzde dünya nüfusunun neredeyse % 10’u hayatını engelli olarak sürdürmektedir. Kim bilir belki bir gün bizler de engelli veya özürlü olabiliriz, – Allah Korosun –a bu anlamda her birimiz aynı zamanda bir engelli adayı değil miyiz? Hiç beklenmedik bir anda gören gözümüz görmez, işiten kulğımız işitmez, tutan elimziz , yürüyenayağımız yürüyemez olabilir. Bugün bile engellileri sadece bir güne sığdırarak vicdanlarını rahatlatan sözde engellilere önem verdiğini belirten batı medeniyeti bir dönem, sakat insanları öldürme, ölüme terk etme yoluyla sakatlardan kurtulma çareleri aramıştır. Bu çoğunlukla onların geçim ve korunma yönünden yük olduğu şikayetinden kaynaklanıyordu. Bazen de bu, günah korkusundan kaynaklanırdı. Tanrı onları ya kendilerinin ya da ana babalarının bir suçundan ötürü sakat yapardı. Onlara yardım etmek Tanrının hışmını kendi üstüne çekmek demekti. Bu bakımdan özürlüden-sakattan uzak durmak, onu yok etmek gerekirdi.
Yaklaşık iki yıldır süren koronavirüs salgınında yaşlılarını yani tüketici olan kesmi nasıl yük olarak görmüş ve ölüme terketiklerinihazin bir şekilde görme fırsatımız oldu.
Buna mukabil Yüce Dinimiz hiçbir İnsanı takva dışında sahip olduğu hiçbir şeyi üstünlük sebebi saymamış ve engelli olanları da yükolarak görmemiş bilakis onun yükünü hafifletme konusunda önemli tavsiyelerde bulunmuştur.
İnsanlarımızdan temennimiz Yüce Dinimiz İslamın engelliler konusunda adalet ve hassasiyet emrine uygun olarak hareket etmelerinin uygun olacağını bilinmesini de önemli görüyoruz.
Varlıkların en mükemmeli ve en üstünü olan insanın Allah katındaki değeri îmân, ibadet, sâlih amel, takva ve güzel ahlâk nispetindedir. Çünkü Allah insanları bu açıdan değerlendirmekte, onların fizik yapılarına, renklerine, ırklarına, cinsiyetlerine, sağlam veya engelli oluşlarına bakmamaktadır. “Allah katında en üstün olanınız en muttakî olanınızdır” (Hucûrât, 49/12) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir.
Son olarak engelli kardeşlerimizin bu hayatın parçası olduğu gerçeğinden yola çıkarak sadece 3 Aralık Engelliler günü münasebetiyle formalite icabı duyar kasılarak değil de her zaman ve her yerde hatırlanmak ve yanlarında olduğumuzu hissettirmemiz lazım Bu duygu ve düşüncelerle; tüm engelli kardeşlerimizin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü kutluyor, bir gün değil, her gün yanlarında olduğumuzu belirterek, selam ve sevgilerimi sunuyorum. Rabbimden bu imtihanlarında muvaffakiyetler temennisinde bulunuyorum. Selam ve dua ile